Kolera
Karamürsel, Hersek’te kamptayız. Gene, kalabalık bir seyirci grubunun karşısında önceden hazırladığımız programı sunarken benim aklıma gazetede o gün okuduğum bir haber geldi. “Afrika’nın bilmem hangi ülkesinde kolera salgını baş göstermiş.” Dayanamadım, aldım sazı elime:
KOLERA (*)
Ne işin var Afrika’nın düzünde,
Gel bizim Hersek’te otur kolera.
Yemek yapmak bilmez sahte aşçıyı,
Tepesi üstüne yatır kolera.
Bir teğmen var, mermer gibi suratı,
Ciğeri taş gibi, yüreği katı,
En büyük düşmanım Teğmen Necati,
Onun da başını batır kolera
Karargâha uğra, bazen, arada,
Bizi yorgun düşürenler orada,
En zorlu rakibin şimdi sırada,
Mete Binbaşıyı götür kolera.
Seni gördüm, akar oldu gözyaşım.
Bana değme, daha küçüktür yaşım.
Sırada tek kaldı Ferit Yüzbaşım.
Onun da işini bitir kolera.
Derken, baktım herkes gülmekten yerleri tırmalıyor, ama Mete Binbaşımın kaşları çatık ve bu işin sonu hiç de iyi görünmüyor. Bir küçük manevra:
Binbaşımdan bin bir hisse kaparız.
Yüzbaşısız yanlış yola saparız.
Biz Onlar olmadan nasıl yaparız?
Hepisini geri getir kolera.